Türkiye’yi çevreleyen denizler jeolojik ve ekolojik yönden farklı özelliklere sahip; dolayısıyla her denizin kendine özgü bir canlı popülasyonu yani, flora ve faunası mevcut.
Trakya’nın Ege Denizi’ndeki kıyısı Saros Körfezi, tarihi Gelibolu Yarımadası’nın uç noktasından Enez’e (Yunanistan sınırı) kadar uzanan tektonik kökenli bir çöküntü. İlkçağda Melas ve Xeros adlarıyla anılan körfez, sualtı akıntılarının fazlalılığı, herhangi bir büyük yerleşimin ve sanayileşmenin olmaması sebebi ile Ege Denizi’nin en temiz bölgelerden biri.
Ege Denizi bölgesel konumu ve ekolojik özellikleri açısından Akdeniz ekosisteminde özel bir öneme sahip, biyolojik özellikleri açısından kendine özgü bir yapısı var. Karadeniz ve Akdeniz sularının buluşma havzasını oluşturan Ege Denizi’nin kuzey ve güney suları ısı ve tuzluluk açısından birbirinden farklı özellikler taşıyor. Yaz aylarında yüzey sularının sıcaklığının 20 dereceye kadar yükselmesine rağmen 10 metrenin altındaki derinliklerde sıcaklık 15-17 derecede seyrediyor. Bu özellikler nedeniyle bölge, soğuk ve sıcak seven canlı türlerinin buluşma noktası adeta. Kuzey Ege bölgesinde Batı Akdenizli formlar, Güney Ege bölgesinde ise Doğu Akdenizli formlar egemen durumda. Saros Körfezi ise besin tuzlarınca zengin Karadeniz’in ve Marmara Denizi’nin sularıyla beslenen gerçek bir mucize. Suların diğer denizlere göre berrak oluşu, ışığın önemli derecedeki derinliklere ulaşmasına imkân veriyor. Bu da zemindeki canlı topluluklarının nispeten zenginleşmesini ve bunlarla beslenen dip balıklarının artmasını sağlıyor. Yani Kaptan Cousteau’nun 1970’li yıllarda Saros’ta daldıktan sonra körfezi “Kızıldeniz’in kuzey versiyonu” olarak değerlendirmesi boşuna değil.
Saros Körfezi kendi kendini temizlemesi ile de ünlü. Yılda üç defa şubat, nisan ve temmuz aylarında tabanda soğuk su ve yüzeyde sıcak suyun yarattığı akıntılar, körfezi içine atılan tüm artık ve atık maddelerden kurtarıyor. Doğal yeteneği sayesinde Saros, temizliğini ve berraklığını yitirmeyen nadir denizlerden. Yaz aylarında güney sularının ısınması ve çevresel ısı yüksekliği dalış tutkunlarını Saros Körfezi’ne yönlendiriyor. İstanbul’a yakın olması nedeniyle her seviyeden dalgıcın en çok tercih ettiği bölgelerin de başında. Sualtı sporları kulüpleri de özellikle hafta sonları körfeze akın ediyorlar.
Saros Körfezi sualtı biyolojik çeşitliliği ile insanı kendine hayran bırakan göz alıcı bir uyuma sahip. Körfez, sularındaki oksijen ve besin tuzlarının etkisiyle zenginleşen fauna ve florası sayesinde biz sualtı fotoğrafçılarına geniş bir mönü sunuyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma savaş gemilerinin batıkları ve onların üzerinde yaşamını sürdüren yüzlerce organizma da cabası. Çanakkale Boğazı’nın çıkışındaki Kaptan Franko, körfez açıklarındaki 27 metre derinliğiyle rahat bir dalış ortamı sağlayan Lundy batığı, geniş açı görüntülerin yanı sıra, üzerinde yaşam süren organizmaları yla makro görüntüler almaya da olanak sağlıyor.
Kendine özgü farklılıklarıyla Saros Körfezi’nin görülmeye değer canlı türleri tüm sualtı severlerin ilgi odağı. Sualtında, Akdeniz ve Ege’nin derinliklerinde rastladığımız kırmızı dal süngerleri (Axinella polypoides), ayrıca kayaların üzerlerinde pembe, kırmızı veya mor renkleriyle pamuk süngerlerini de görmek mümkün. Tropik sulardaki tür çeşitliliğine özlem duyanlar Saros Körfezi’nin Ege’ye açılmadan önceki son kayalığı olan ve sarı sünger anemonları (Parazoanthus axinella) ile kaplı Bebek Kayalıkları’nda mutlaka dalmalılar. Anemonlarının içinde yaşayan kaya balıklarını (Gobius bucchichi), karidesleri (Periclimenes aegylios), mürenleri (Muraena helena), mığrıları (Conger conger), istakoz ve yengeç gibi kabukluları burada görebilirsiniz. Bölgenin sevimli, küçük sakinleri olan karabaş balıkları (Tripterygion sp.), doğal kamuflaj ustası iskorpitler (Scorpaena sp.), kaya kovuklarından meraklı gözlerle etrafa bakan kaya balıkları, hani balıkları (Serranus sp.), lahoz ve sarıkuyruk gibi onlarca balık türünü bir arada gözlemleme keyfi en iyi burada yaşanır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder